Yazar | Reşat Nuri Güntekin |
Doğum | 1889, İstanbul |
Ölüm | 1956, Londra, Birleşik Krallık |
Meslek | Yazar |
Reşat Nuri Güntekin kimdir, Reşat Nuri Güntekin’in eserleri nelerdir, Reşat Nuri Güntekin kaç yaşındadır, Reşat Nuri Güntekin kaç yılında ve nerede doğmuştur, Reşat Nuri Güntekin kaç yılında ve nerede ölmüştür, Reşat Nuri Güntekin’in hayat hikayesi ve Reşat Nuri Güntekin hakkında ayrıntılı bilgileri aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz!
İçindekiler
Reşat Nuri Güntekin Kimdir?
Reşat Nuri Güntekin 25 kasım 1889 tarihinde İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Cumhuriyet dönemi edebiyatında çok önemli yerlere sahip birçok farklı roman, oyun ve öykü kaleme almıştır. Bunlar; Yeşil Gece, Çalıkuşu, Anadolu Notları, Yaprak Dökümü gibi okuyucunun aklında kalan eserlerdir. 1889 yılında Üsküdar ilçesinde doğmuştur. Babası, askeri tabip Nuri Bey’dir. Annesi ise Kars valisi Yaver Paşa’nın kızı Lüfiye Hanım’dır. Reşide adında bir kız kardeşi de vardır. Ancak kız kardeşi çok erken yaşta vefat etmiştir. Bu sebepten tek çocuk olarak büyümüştür. Babasın görevi dolayısı ile hayatı boyunca birçok farklı il gezmiştir.
İlköğretimine Çanakkale’de başladı. Çocukluk yıllarında okumuş oluğu Udi isimli roman hayatında büyük bir iz bırakmış ve sanata yönelmesini sağlamıştır. Babasının Çanakkale’de bulunan evlerinde son derece zengin bir kütüphanesinin olması da kitaplar ile daha çok iç içe olmasına olanak tanıdır. Bu sayede yazı yazma kültürü gelişti. Daha sonraki eğitimine İzmir’de bulunan Frerler okulunda devam etse de, sonları İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde eğitim aldı. Yükseköğrenimini ise Darülfünun Edebiyat Şubesi’nde 1912 yılında tamamladı. Tüm eğitim hayatını yirmi üç yaşında bitirmiştir.
1927 yılına kadar Bursa ve İstanbul’da birçok farklı okulda Fransızca ve Türkçe öğretmenliği ve de müdürlük yaptı. Ardından yine kendisinin görev yaptığı Erenköy Kız Lisesi’nden mezun olan öğrencisi Hadiye Hanım ile evlendi. Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra her zaman edebiyatla ilgilendi. Özellikle Halit Ziya Uşaklıgil’in eserlerini okudukça edebiyata olan hevesi arttı. Ardından tiyatro edebiyatını benimsedi ve tiyatro yazarı olmak için çabaladı. Yazı hayatı 1.Dünya Savaşı sonlarında başladı. Başlangıçta son derece uzun hikayeler ve sahne eserleri ele almakta, tiyatro eleştirileri ve araştırmaları yayınlamaktaydı. Çalıkuşu adlı romanın 1922 yılında Vakit Gazetesi’nde yayınlandıktan sonra şöhrete kavuştu.
1931 yılına gelindiğinde Reşat Nuri Güntekin maarif müfettişi oldu. Bu sırada Dil Heyeti ile birlikte farklı çalışmalar da gerçekleştirdi. Ardından görevi dolayısı ile Anadolu’yu baştanbaşa dolaşmaya başladı. Bu dolaşma sırasında ülkenin tüm gerçeklerine kendi gözü ile tanıklık etti. Bu durum romanlarına ve ele aldığı diğer eserlere de sıklıkla yansımıştır. Anadolu’da bulunan insanların hayatı kaleme aldığı eserlerde sıklıkla görülmektedir. 1939 yılına gelindiğinde ise Çanakkale milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulundu. Burada yaptığı görev 1946 yılına kadar devam etti. 1941 yılında ise tek kız çocuğu olan Ela dünyaya geldi. Yine 1947 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin Ankara’da yayımlanan Ulus Gazetesi’nin, İstanbul’da yayımlanacak kolu olan Memleket Gazetesi’ni çıkarttı. Tüm bunlardan sonra müfettişlik görevine geri dönme kararı aldı. 1950 yılında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü yani bilinen ve kısa adı ile UNESCO’da Türkiye Temciliği ve öğrenci müfettişliği görevlerini yerine getirmek için Paris’e gitti. Paris kültür alteşeliği görevi yaptı. 1954’yılına gelindiğinde ise yaşından dolayı daha fazla görevine devam edemedi. Emekli olmasından sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu edebi heyet üyeliği görevinde bulundu.
Vefatı
Reşat Nuri Güntekin’e akciğer kanseri teşhisi konulmasının ardından tedavi olmak için Londra’ya gitti. Londra’da 7 Aralık 1956 tarihinde kansere yenik düşerek hayatını kaybetti. 13 Aralık 1956 gününde Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Ölümünün ardından Levent’e oturduğu sokağa en ünlü romanı olan Çalıkuşu ismi verildi. Daha sonralarında ise Kadıköy ve İzmir ilerlide bulunan ilköğretim okullarına ve Fatih’te bir tiyatro sahnesine de Reşat Nuri Güntekin adı verilmiştir. Bütün romanlarının tiyatro halinde senaryolarının olduğunu kendisi dile getirmiştir.
Reşat Nuri Güntekin’in Eserleri
Romanlar
- Çalıkuşu
- Acımak
- Yaprak Dökümü
- Kavak Yelleri
- Dudaktan Kalbe
- Yeşil Gece
- Miskinler Tekkesi
- Akşam Güneşi
- Ateş Gecesi
- Kızılcık Dalları
- Eski Hastalık
- Damga
- Bir Kadın Düşmanı
- Gökyüzü
- Gizli El
- Değirmen
- Kan Davası
- Son Sığınak
- Harabelerin Çiçeği
Hikayeler
- Tanrı Misafiri
- Sönmüş Yıldızlar
- Roçild Bey
- Eski Ahbap
- Leyla ile Mecnun
- Olağan İşler
Aşk Mektupları
- “Boyunduruk”
Günlük – Anı
Oyun
Reşat Nuri Güntekin Sözleri
- Yara sıcakken acımaz.
- Doğru söze darılmak ayıptır.
- İnsan, açık düşünmeli, açık söylemeli.
- Kaza, insana kaştan, gözden yakındır.
- Acımak bir süre sonra hissizleştiriyor insanı.
- Artık kalbim öldü. Sevmeye kudretim kalmadı.
- Hayata paçavra diyen, meğer ne doğru söylüyormuş.
- Kolayca teselli edilecek dert insanı böyle ağlatmaz.
- Sabit fikirler insanı, kanserler eti nasıl kemirirse öyle kemiriyor.
- Üşümek mi? İnsanın içinde güneş yanarken üşümek mi?
- Düşmesini istemeyen, zamana ayak uydurmasını bilmeliydi.
- Felaketi ağır ağır haber vermek testere ile adam kesmeye benzer.
- Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım.
- Hastalar gibi, mesut olanlara da geceler öyle uzun geliyor ki.
- Ayrılık, kuvvetli aşkları büyütür, hasta olanları büsbütün öldürür.
- Dünyada, bir parça iyilik edebilmekten daha güzel bir şey olmuyor.
- Yürümeye başlamış fikirleri yollarından alıkoymak mümkün değildir.
- Fakat yüreğimdeki gizli yaralar vücudumdakilerden çok daha derindi.
- Bazı tesadüfler insana elli senede öğrenemeyeceği şeyleri iki dakikada öğretiyor.
- Aydınlık, hasta gözleri nasıl incitiyorsa, saadet de hasta gönülleri öyle sızlatıyor.
- Evimdeki yalnızlıktan nasıl korktumsa içimdeki yalnızlıktan da öyle korkuyorum.
- İnsan birini sevmek felaketine uğradı mı esir gibi bir şey oluyor.
- Ben kendi yolumda emin adımlarla yürüdükten sonra korkum ne?
- Saklamaya çalışma nafile. Sevda, çocuk gözlerinden uyku gibi akıyor.
- Çalışmak, bütün ruhuyla, kendini başkalarına vermek ne güzel şey!
- İnsana en yakın akrabaları kalpsizce vurduktan sonra yabancılar vurmuş ne çıkar?
- Çirkinin ağzındaki güzel söz, âcizin ağzındaki haklı söz kadar boş faydasız bir şeydi.
- Aynı duayı birbirinden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlar.
- Akşam oldu mu şehir, bir kocaman kabristana dönüyor, yüreklere bir kasvettir çöküyor.
- Her şey gibi sevmek de parası, vakti, az çok rahatı olan insanlara mahsus bir imtiyazmış.
- Elemlerde bir gizli şefkat var gibidir. Şikâyet etmeyenlere, kendilerini güler yüzle karşılayanlara karşı daha az zalim olurlar.
Reşat Nuri Güntekin Alıntıları
- Küçüklüğünde sevilmeyen, okşanmayan, nazını çekecek kimse bulunmayan bir çocukta ince ve güzel hislerin doğmasına nasıl imkân tasavvur edilir?
- Çok mesuttun. Seviyordun, seviliyordun. Saadetin bu mertebesine çıkan bir insanın dünyadan istenilecek nesi kalabilirdi?
- Ölüm öyle bir şey ki insanı en büyük düşmanlarıyla bile barıştırıyor.
- Fakat şahısların ölmesinden ne çıkardı? Fikirler yaşıyordu ya.
- Yara sıcakken acımaz, hemşireciğim. Hele bir kere soğumaya başlasın. Sen bak, seyret kızcağız nasıl yanıp yakılacak?
- Daha o gün anlamıştım Feride, ben ömrümce seninle sınanacaktım. Çünkü insan daima en sevdiğiyle sınanır.
- Belki bir gün kalbimi yormayan birine denk gelirim diye yaşıyorum…
- O vakit, sadece gözlerim ağlamıştı. Bu gece gönlüm ağlıyor.
- Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım.
- İnsan birini sevme felaketine uğradı mı esir gibi bir şey olur.
- Bugün benim en siyah günüm… Ümitsizlik insanı fena ruhlu yapıyor…
- Biz adalet ve zekâ aşığı insanlarız.
- Acaba onu eskisi kadar sık görecek miyim? Zannetmem. Fakat ne ziyanı var… Hiç olmazsa bir kere bakışacağız, bir kere gözlerimiz birbirine tesadüf edecek ya…
- Dünyanın en çok iğrendiği insanlar, zengin ve mesut insanların etrafında yaşayan, onların saadetlerinin kırıntılarıyla bahtiyar olmaya çalışanlardı.
- Anlaşılan çocuklarla fincan takımları arasında pek fark yoktu. Kırıla kırıla bir tek kaldıkları gibi işe yaramaz oluyorlar, bir köşeye atılıyorlardı.
- Ben eski bir insanım. Anlaşmamıza imkân yok. İnsanların paradan başka şeylerle de mesut olacaklarına inanarak yaşadım. O kanaatle öleceğim.
- Geceli gündüzlü çalışıp çabaladık; bizi limon gibi sıkıp suyumuzu aldıktan sonra posamızı attılar.
- Başkalarını her zaman dinlediği halde kendi derdine dair bir tek kelime söyleyemiyordu.
- Kaç kereler ölmeyi, hatta kendimi öldürmeyi düşündüm. Fakat hayatın insanda tuhaf kökleri var. İnsan, öleyim demekle ölmüyor.
- Anlaşılan, insan, uzun müddet, zihninde taşıdığı hayale o kadar sahip oluyor ki, en benzemeyen şeyleri, bile o zannediyor.