Yazar Sabahattin Ali Kimdir? Eserleri, Kitapları, Sözleri, Hayatı, Ödülleri

Sabahattin Ali'nin Fotoğrafı

Yazar Sabahattin Ali
Doğum 1907, Eğridere – Bulgaristan
Ölüm 1948, Kırklareli
Meslek Yazar, Şair, Öğretmen ve Tercüman

Sabahattin Ali kimdir, Sabahattin Ali’nin eserleri nelerdir, Sabahattin Ali kaç yaşındadır, Sabahattin Ali kaç yılında ve nerede doğmuştur, Sabahattin Ali kaç yılında ve nerede ölmüştür, Sabahattin Ali’nin hayat hikayesi ve Sabahattin Ali hakkında ayrıntılı bilgileri aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz!



Sabahattin Ali Kimdir?

Gümülcine sancağına bağlı Eğridere’de 25 Şubat 1907’de doğan Sabahattin Ali, asker kökenli bir ailenin çocuğudur. Babası piyade yüzbaşı Salahattin Bey, annesi de bir askerin çocuğu olan Hüsniye Hanım’dır. Salahattin Bey, Jön Türklerin destekçisidir ve oğlunun adını verdiği Şehzade Sabahattin ve Tevfik Fikret ile dostlukları vardır. Salahattin Bey’in askerlikten istifa etmesi nedeniyle aile Edremit’e yerleşti. Böylelikle hayatını yerleşimsiz geçiren bir adam için ilk yolculuk yapılır. 1914 yılında 1. Dünya Savaşı nedeniyle Salahattin Bey askere alınınca aile Çanakkale’ye taşındı. 1918’e kadar savaşın olduğu bu bölgede kalmak Sabahattin Ali’yi oldukça etkilemiştir.

Çocukluğu boyunca annesinin rahatsızlığı nedeniyle sıkıntılı günler yaşayan Sabahattin Ali, babasının işlerinin bozulması ve ailenin ekonomik durumu nedeniyle erken yaşta yaşam mücadelesine girdi. Histerili annesinin kendisi ve iki kardeşi için tüm olumsuzluklarla karşı karşıya olduğunu düşünen babasının, gözünde çok özel bir yeri vardır. Nitekim babasından sonra, “Hayatımın direğinin yıkıldığını düşündüm!” diyecek. Eserlerinde gerçekçiliğin temellerini atan Salahattin Bey’in gözünde Sabahattin Ali’nin değerini, kendisi için yazdığı Babam İçin şiirinde de bulmak mümkün.

Eğitimi

Eğitimine İstanbul Üsküdar Doğancılar’da Füyûzat-ı Osmaniye Okulu’nda başlayan Sabahattin Ali, ailesinin Çanakkale’ye gitmesinin ardından Çanakkale Ibtidaî Okulu’na girer. Okul, savaş nedeniyle öğretmensiz kapatılmasına rağmen babası ve diğer subayların yardımıyla tekrar açıldı ve Salâhattin Bey Türkçe dersleri verdi. Aile, 1918’de Salahattin Bey’in askerlikten istifa etmesi üzerine İzmir’e yerleşti. Rumların İzmir’i işgali sonucu annelerinin ailesinin yanına Edremit’e gitmek zorunda kaldılar. Bu dönemde Sabahattin Ali, Edremit Lisesine devam eder. Bu yıllarda okumayı seven başarılı, zeki bir çocuktur. 1921’de amcasıyla eğitimine devam etmek için İstanbul’a gelir, Ancak hiçbir yere giremeyince bir yıl sonra Balıkesir Dârülmuallimîn’e girer. Sabahattin Ali, aslında baba mesleğini devam ettirmek ve askere gitmek istese de, o yıl askeri okula hiçbir öğrenci alınmadığında bu isteğini gerçekleştirememiştir.

İlk öyküsü Horoz Mehmet’i bu yıllarda yazmış ve akabinde şiirler de yazmaya başladı. Okumayı ve okula gitmeyi seven Sabahattin Ali için ilk şikayet (ya da ilk ihbar) o yıllarda oluyor ve bu intihara giden yolda hızla dönülse de okul gözünde soğuyor. Öğretmenlerinin desteği ile İstanbul Öğretmen Okulu’na geçer. Burada son yılını tamamlayan Sabahattin Ali, 1927 yılında okulu bitirerek Yozgat Cumhuriyet Mektebi’ne atanır. Bir yıl ilkokul öğretmenliği yaptığı Yozgat’ta çok bunalımlı. İstanbul özlemini “İstanbul özlemi beni çok kucakladı. Evler, sokaklar, denizler, insanlar gözümden çıkmıyordu …”

Hayata Tutunma ve Ölümü

“Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli; hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?” Diye soruyor kendine; artık gücü kalmamıştır. Hapishaneden sonra, Zincirli Hürriyetteki yazısının ardından yargılanmak son nokta olur. ve bir tır alıp nakliyecilik yapmaya başlıyor. Sürekli gözetim altında olmak kendisinde birçok değişikliğe neden oluyor; sokaklarda tedbirli kıyafetlerle dolaşmaya başlıyor. Sabahattin Ali, çareyi yurt dışına çıkarak yeni bir başlangıç ve hayat kurmakta görüyor. Fransa’ya gitmek için pasaport ister ama kendisine pasaport verilmez. Kaçış planlarına başlayan Ali, Amerika’dan getirilen matbaayı satarak borçlarını öder ve kalan parayı da Ankara’ya ailesine bir mektupla gönderir.

Cezaevinde tanıştığı Hasan Tural adında biri onu Ali Ertekin ile tanıştırır. Yapılan planın sonucu; Edirne’ye peynir getirmek için cezaevinden tanıdığı sürücüler Salim, Ali Ertekin ve Sabahattin Ali yola çıkarlar. Sabahattin Ali ve Ali Ertekin’in 31 Mart’ta Kırklareli’ne giderken Kızılcadere köyüne ulaşması üzerine kamyon Salim’le birlikte geri gönderilir. Bu tarihten sonra Sabahattin Ali’den bir daha haber alınamaz. Pek çok kişi onun yurtdışına gittiğini düşünürken, 16 Haziran 1948’de bir çoban tarafından bulunan cesedin Sabahattin Ali’ye ait olduğu belirlenir. Bulunan bedenin dağınık gövdesi kimlik tespitine izin vermediğinden pek çok soru işaretleri kalır.

Sabahattin Ali’nin gerçekten kaçarken mi öldürüldüğü, bugün bile üzerinde tartışılan bir konu olarak kalmıştır.


Sabahattin Ali’nin Eserleri

Romanlar

Hikaye / Öyküler

Oyunlar

Şiirler

  • Dağlar ve Rüzgar
  • Kurbağanın Serenadı
  • Öteki Şiirler

Bestelenen Şiirler

  • Hapishane Şarkısı V (Aldırma Gönül – Kerem Güney, Edip Akbayram)
  • Leylim Ley (Zülfü Livaneli)
  • Hapishane Şarkısı I (Göklerde Kartal Gibiydim – Edip Akbayram)
  • Hapishane Şarkısı III (Geçmiyor Günler – Ahmet Kaya)
  • Çocuklar Gibi (Sezen Aksu)
  • Kız Kaçıran ( Ahmet Kaya)
  • Kara Yazı (Ahmet Kaya)
  • Melankoli (Nükhet Duru)
  • Eskisi Gibi (Ben Yine Sana Vurgunum – Nükhet Duru)
  • Dağlar (Dağlardır Dağlar – Sezen Aksu)

Sabahattin Ali Sözleri

  • Bir ümidim yok. Bu sondu. Artık hiç bir şeyin değişmesine imkan yok, lüzum da yok.
  • Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek.
  • Bir arkadaş istiyorum. Benimle konuşmadan beni tamamen anlayacak, benimle karşı karşıya saatlerce hiç konuşmadan oturabilecek bir arkadaş.
  • “Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız.
  • Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…
  • Benim beklediğim aşk başka! O bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. Sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… Aşk bence bu istemektir. Mukavemet edilmez bir istemek!
  • Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti…
  • İnsan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.

Sabahattin Ali Alıntıları

    Kuyucaklı Yusuf

  • Konuşmaya ne lüzum vardı? Bütün güzel laflardan ve hoş insanlardan sıkılan bu mahlukları, birbirlerinin sessiz mevcudiyeti, yorgunluk verecek kadar doyuruyordu.
  • İçimizdeki Şeytan

  • Kuvvetli olmak her şeyin fevkindedir. Kuvvet her hareketi mazur gösterebilir. Acizlere acımak ise sersemliktir.
  • İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.
  • Yaşamak, herkesten daha iyi, herkesten daha üstün yaşamak, insanlara hâkim olarak, kuvvetli, belki de biraz zalim olarak yaşamak.
  • Fakat benim içimde öyle bir şeytan var ki… bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş… Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız… Senin dünyaya hakimiyet planların bile eminim onun mahsulü…
  • Mini mini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor… Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz.
  • İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… tembellik var… iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey; hakikatleri görmekten kaçınmak itiyadı var.
  • Kürk Mantolu Madonna

  • Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum.
  • İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.
  • “Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız.
  • Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
  • Bir kitabı okurken geçen iki saatin, ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
  • Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?
  • Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa Dünyada neler gördünüz? dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…

Yorum yapın