Yazar | Oğuz Atay |
Doğum | 1934, İnebolu – Türkiye |
Ölüm | 1977, İstanbul – Türkiye |
Meslek | Yazar, İnşaat Mühendisi |
Oğuz Atay kimdir, Oğuz Atay’ın eserleri nelerdir, Oğuz Atay kaç yaşındadır, Oğuz Atay kaç yılında ve nerede doğmuştur, Oğuz Atay kaç yılında ve nerede ölmüştür, Oğuz Atay’ın hayat hikayesi ve Oğuz Atay hakkında ayrıntılı bilgileri aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz!
İçindekiler
Oğuz Atay Kimdir?
Babası, yargıç ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) VI. ve VII. dönem Sinop, VIII. Kastamonu vekili Cemil Atay’dır. İlk ve ortaokulu Ankara’da okuyan Atay, 1951 yılında Ankara Maarif Koleji’nden bugünkü TED Ankara Koleji’nden, 1957 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden mezun oldu. 1957-59 yılları arasında askerlik görevini tamamladıktan sonra Kadıköy vapur iskelesi yapımında onarım ve kontrol personeli. Görevinden istifa ettikten sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şu anda Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. 1975 yılında doçent olan Atay, Topografya adlı profesyonel bir kitap da yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. Oğuz Atay, 1971-72’de The Cannot Hold Ones’un yayınlanmasının ardından önemli bir tartışmanın odağı oldu. Bu romanla 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazandı. Roman, Oğuz Atay’ın ölümünün 20. yıldönümü olan 1997 yılında UNESCO tarafından 20. yüzyıl Türk edebiyatının en seçkin eseri seçildi.
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Can’t Hold On, eleştirmen Berna Moran tarafından “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı ” olarak nitelendirildi. Moran’a göre Tutunamayanlar’daki edebi yeterlilik, Türk romanlarını çağdaş roman anlayışına uygun hale getirmiş ve çok şey vermiştir.
Eserlerinde rüya ile gerçeğin karışması ve kurgunun ana ilkesi olan üstkurmaca, Oğuz Atay’ı postmodernist roman kategorisinde bir eser yazan ilk Türk yazar yaptı. Oğuz Atay, özellikle Canot Hold On romanında bireyin modern şehir hayatında yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşunu, toplumsal ahlaktan ve basmakalıp düşüncelerden yabancılaşan bireylerin iç dünyasını anlatıyor. Eserleri eleştiri, mizah ve ironi içerir. Kastamonu Valiliği 2007 yılından bu yana kendisi adına Oğuz Atay Edebiyat Ödülleri vermektedir.
Oğuz Atay’ın Eserleri
Oyun
Oğuz Atay’ın Ödülleri
- 1970 TRT Roman Ödülü
Oğuz Atay Sözleri
- Yalnızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kim bilir?
- İçimden şehirler geçiyor, sen her durakta duruyor, inmiyorsun.
- Zaman her şeyin ilacıysa, fazlası intihara girmez mi?
- Zaten senin ‘hiçin’ fesat…
- Koca bir ömrü harcamak dedikleri gerçeğin altını seninle çizdim ben.
- Elimde değil Olric! Ne efendimiz. Elleri Olric elleri.
- Tabiat, sırlarını bakmasını bilene açıklarmış.
- Neden sadece bir hayal ürünüsün Olric. Siz gerçeksiniz de ne oluyor efendimiz.
- Herkes birikmiş bizi seyrediyor. Dağılın! Kukla oynatmıyoruz burada. Acı çekiyoruz.
- Beklenen hep geç geliyor; geldiği zaman da insan başka yerlerde oluyor.
- Yalnızlığı çok seversek, bir gün o da çekip gider mi?
- Ne zaman hayata tutunmaya çalışsak, hep mahrem yerleri geldi elimize.
- Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır.
Oğuz Atay Alıntıları
- Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
- Şu anda sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim, gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
- Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?
- Kendi sorunlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başkalarına çektirmeye hakkı yoktur.
- Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil.
- Acı insanları yakınlaştırırmış. Hangimiz mutluyuz da bu kadar uzak kaldık birbirimize?
- Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler. Ben de kendimi anlamadım: Bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım.
- Selim Işık yalnızlığa dayanamazdı. İlk bakışta, yalnızlığın ve çevreyle uyuşmazlığın, yaşantısında önemli bir yer tuttuğu kolayca ileri sürülebilirdi. Selim, bu yargıya da dayanamazdı. Bütün dünya, ona dargın olabilirdi; fakat bu, aceleyle varılmış bir sonuçtu. Kimse onun kadar çevresine yakınlık duyamazdı.
- Beni anlamalısın. Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.
- Bu düzmece oyun sona ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yol verip yakarmaktan vazgeçmeliyiz. Rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişiksiz dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: Kırılacak kafaları kırmalıyız. Bize acınmadığı için acımamalıyız.
- (oyuna geliyordum. oyuna gelmemeliydim bana oyun oynanmamalıydı. bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim.)
- Mesela ben, pijama üstünü katlamayı kesinlikle bilmem. Bu soruları da bilgeyle konuşamam ya. İnsan bir kadını severse, ona her şeyi sorar ya, neyse.
- Fakat oyunları unutacak albayım, yaşamak istiyorsa unutacak. Sadece ağladığını ve bir zamanlar çok mutsuz olduğunu hatırlayacak.
- “Yahuda ne yaptıysa kendine yaptı” dedi Hikmet, “İsa için üzücü olan, Yahuda’nın ihaneti değildi: neden yaşadığını hiç bilmeyen bu zavallı hain, neden intihar ettiğini de anlayamadan ölüp gitmişti. İsa işte buna üzülüyordu.”
- Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım. Mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
- Bilge,bilge beni neden bıraktın?
- “Bir şeyden yana değiliz ki Hayri” dedi hüzünle, “Bir parti kuralım.” Şoför Hayri şiddetle içini çekti: “Ah bir olabilseydik ağabeyciğim, biz de bir şeyden yana olabilseydik.” Tuğrul, “Ya da bir şeyler bizden yana olsaydı,” diye tamamladı.
- Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamadı.
- Her şeye yeniden başlamak mümkün değildi. İstesem de mümkün değildi. Nerede kaldığımı unuttuğuma göre, baştan başlamak için de birtakım yetenekler gerekliydi; daha talihli doğmuş olmak gerekliydi mesela.
- İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.
- Yalnız insanların kendi içinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.
- Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?
- Param vardı, yiyeceğim vardı, kitabım, evim her şeyim vardı; fakat isteğim yoktu.
- Kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi.
- Selim gibi, günlük tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil herhalde onun gibi. Bu defteri bugün satın aldım. Artık Sevin olmadığına göre ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. “Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu,” dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni – ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız!
- Ya çocuksu gururumuz! Beğenilmezsek hemen alınıyoruz, Batılılara iftiralar ederek kendimizi temize çıkarmak için didiniyoruz. İyi aile çocukları aramızda, onlara çamur atan mahalle çocuğu gibiyiz.