Sevgili Arsız Ölüm Kitabının Konusu, Özeti, Karakterleri, Açıklaması, PDF, Yorumları, Yazarı

Sevgili Arsız Ölüm'ün Fotoğrafı

Kitap Sevgili Arsız Ölüm
Yazarı Latife Tekin
Türü Romanlar
Kategoriler En Çok Okunanlar
Kitap Önerileri
Okunması Gerekenler
Yayın Yılı 2019

Latife Tekin tarafından 2019 yılında kaleme alınmış olan Sevgili Arsız Ölüm kitabı hakkındaki tüm bilgiler sitemizde.
Sevgili Arsız Ölüm pdf, Sevgili Arsız Ölüm konusu, Sevgili Arsız Ölüm karakterleri, Sevgili Arsız Ölüm yorumları, Sevgili Arsız Ölüm açıklaması ve ayrıntılı bilgileri aşağıdaki yazımızda!



Sevgili Arsız Ölüm – Latife Tekin


Sevgili Arsız Ölüm Kitabının Karakterleri

Huvat: Köyün önde gelen nüfuzlu insanlardan biridir. Köye yeni getirdiği icatlar yüzünden eleştirilir.

Atiye: Her şeyi sihir ve kurşun dökümü ile hal etmeye çalışan bir kadındır. Halit’in eşidir.

Halit, Mahmut, Seyit, Dirmit: Huvat ve Atiye’nin çocuklarıdır.

Zekiye: Halit’in eşidir.


Sevgili Arsız Ölüm Kitabının Konusu

Sevgili Arsız Ölüm, modern edebiyatımızda eşi benzeri olmayan bir dil, ses ve anlayışla kurulmuş bir romandır. Yazarın kendi hayatı da dâhil olmak üzere Huvat ailesinin köyden kente göçü ve aile bireylerinin yoksulluk bilgisi ve geleneksel kültürleriyle kentte yaşama tutunma çabalarını konu almaktadır.


Sevgili Arsız Ölüm Kitabının Özeti

Huvat, Alacüvek Köyü’nün önde gelen ve nüfuzlu insanlarından biridir. Sürekli köyden şehre seyahat ediyor. Her gittiğinde köye yeni bir şey getiriyor. Köy halkı, Gevur’un icatlarını kendisinin getirdiğini söyleyerek ona tepki gösterir. Huvat, kâfirleri şehre alır. Şehre giden bir daha asla geri gelmez.

Huvat’ın eşi Atiye, Dirmit adında bir kız çocuğu dünyaya getirir. Bu kız doğduğundan beri garip davranışlar gösteriyor. Tulumba ile konuşur ve öğretmen olmayınca okula gider. Atiye bütün bunları Cinci Memet’in çimdiklerinden anlar.

Huvat’ın büyük oğlu Halit bir kıza âşık olur. Babası Halit’i bıyıkları kararmadan Zekiye ile evlendirir. Huvat köyü ile ilgili birçok şeyle ilgilenir. Bir gün çıkar ve Alacüvek’in adını değiştirmesini ister. Köyün yeni adı Akçalı’dır. Huvat şehre gider ve uzun bir süre geri gelmez. Atiye arkasından türlü türlü ağıtlar yakar. Huvat şehirden haber gönderir. Çok yakında onları şehre götüreceğini duyurur. Sonunda dediğini yapar ve çocukları alıp şehre yerleşirler. Şehre yerleştikleri için aksilikler onları bırakmıyor. Huvat eskisi gibi bir işte çalışamıyor. Artık çocukların da çalışması gerektiğini belirtiyor. Evin en büyük oğlu Halit çalışmayı reddeder. Çalışmaya hevesli olan tek kişi Seyit’tir. Eve ekmek getirmeye başlar. Mahmut ve Dirmit okula giderler. Mahmut’un okuma gözü olmadığı için çeşitli işlerde çalışmaktadır. Çocukların çalışmasının fırsatını gören Huvat, kendini yalnız bırakır ve elinde dini kitaplarla dolaşır. Bunu gören Atiye kendini yataklara atar. Öleceğini ilan eder ama her zamanki gibi ölmez.

Evde ne olursa olsun, Atiye her şeyi sihir ve kurşun dökümü ile halleder. Karısına yabancılaşan Halit’e büyü yapmadık. Büyük kız evde kaldığı için pek tanınmasa da birine verilir. Atiye’nin geleceği kesindir ve güvendiği tek çocuk o olur.

Atiye ölüm hileleri yaparak sonunda gerçekten hastalanır. Artık Azrail ile savaşamaz. Son dileği olarak çocuklarının geleceğini görmek istemektedir. Onlara söylemeyeceğine dair her türlü yemini eder. Ama Dirmit’in kırmızı bayrakla koştuğunu, Halit’in yanında Zekiye ve oğluyla birlikte yürüdüğünü, Seyit’i elinde kaynak makinesi ve başında şapkayla gördü, Mahmut’u kocaman çelik kareler, pergel ve gitarla ve fakir gördü. Nuğber kocasız. Söylemeden edemez. Atiye şeytanlarla birlikte vefat etmiştir.


Sevgili Arsız Ölüm Kitabının Açıklaması

“1957 yılında Kayseri’nin Bünyan kasabasına bağlı Karacefenk köyünde doğdum. Yürümeyi öğrenir öğrenmez okula başladım. Okul, evimizin erkek odasıydı. Sedirlerin altında cinlerle oynaşırken okumayı, yazmayı öğrendim. Karacefenk’te sedirlerin altında cinler ve periler yaşardı. Çocukluğum onların arasında geçti. Gizlice onların derneğine girdim. Evlerini gezdim. Düğünlerine gittim. Dillerini, gündüz ve gece oyunlarını öğrendim. Babam İstanbul’da çalışırdı.

Annemin yüreği yaralı, garip bir kadın olduğunu kim söyledi bana şimdi unuttum. Okuyup yazar, dikiş diker, iğne yapar, Kürtçe ve Arapça bilirdi. Köye gelen çingenelere adını duymadığım yerleri, insanları sorardı.Onun geçmişini aranıp durması çocukluğuma bulaşan ilk acıydı. Babam İstanbul’dan torba dolusu parayla döner, köyü başına toplardı. Evimiz tuhaf aletlerle doluydu. Ne işe yaradığını anlamadığım büyülü demirler. Zemberekli saat, radyo, gramofon, mavi kocaman bir yolcu otobüsü, patos, tulumba, kamyon ve traktör.1966 yılında İstanbul’a geldim. Çocukluğum keskin bir acıyla ikiye bölündü sanki.

Gerçekleşmeyen düşler, aralarında doğup büyüdüğüm insanları paramparça etti. Babam hızla işçileşti ve giderek işsiz kaldı. İki ağbim ve kardeşim inşaatlarda işe girdi. Yedi kardeşin arasından titrek bir gölge gibi sıyrılıp liseyi bitirdim. Korku ve yalnızlığın içinden okula gitmenin bedelini ödedim. İnanılmaz savrulmalar, inkâr ve baskının bin çeşidi. Kente ayak uydurabilmek için boğuşup durdum. Her yanım yara bere içinde kaldı. Boğuşurken birlikte doğup büyüdüğüm insanlardan ayrı düştüm. Ama kendi öz değerlerimi, dilimi ve o insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim.

Elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır. Keşke onu daha soluk soluğa, daha parçalanmış bir teknikle, daha erken yazabilseydim.”


Yorum yapın