Kılıç Yarası Gibi Kitabının Konusu, Özeti, Karakterleri, Açıklaması, PDF, Yorumları, Yazarı

Kılıç Yarası Gibi'nin Fotoğrafı

Kitap Kılıç Yarası Gibi
Yazarı Ahmet Altan
Türü Romanlar
Kategoriler En Çok Okunanlar
Kitap Önerileri
Okunması Gerekenler
Yayın Yılı 2017

Ahmet Altan tarafından 2017 yılında kaleme alınmış olan Kılıç Yarası Gibi kitabı hakkındaki tüm bilgiler sitemizde.
Kılıç Yarası Gibi pdf, Kılıç Yarası Gibi konusu, Kılıç Yarası Gibi karakterleri, Kılıç Yarası Gibi yorumları, Kılıç Yarası Gibi açıklaması ve ayrıntılı bilgileri aşağıdaki yazımızda!



Kılıç Yarası Gibi – Ahmet Altan


Kılıç Yarası Gibi Kitabının Karakterleri

Şeyh Yusuf Efendi: Mehpare ile evliliği sonlanan kişidir.

Mehpare: Şeyh Yusuf Efendi ile bir süre evli kaldıktan sonra boşanır ve Hikmet Bey ile evlenir.

Rukiye: Şeyh Yusuf Efendi ve Mehpare’nin çocuğudur

Hikmet Bey: Reşit Paşa’nın oğludur. Mehpare’yi görür görmez âşık olur ve evlenirler.


Kılıç Yarası Gibi Kitabının Konusu

Kitap, 19. yüzyılın sonlarına doğru Ermenilerin Galata yakınlarındaki Osmanlı bankasına baskın yapmaları ve romanın başlangıcı olan Şeyh Yusuf Efendi’nin Mehpare Hanım ile evlenmesini konu ediniyor.

Kurgu ve gerçeği bir arada ele alan, siyasi gelişmeleri ve renkli romancıların hayatlarını anlatırken çeşitli tarihi olaylara değinir.


Kılıç Yarası Gibi Kitabının Özeti

Şeyh Yusuf Mehpare Hanım ile evlidir. Ancak Mehpare Hanım ne yazık ki bu evlilikte aradığı mutluluğu bulamamış ve bir buçuk yıllık evliliğin ardından Şeyh Efendi’den ayrılmaya karar vermiştir. Bu evlilik sırasında sadece Rukiye adında bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir. O dönem padişah tabiplerinden Reşit Paşa’nın oğlu Hüseyin Hikmet evliliğe hazır olduğunu düşünürken Mehpare hanımı görmüş ve yıldırım aşkına çarpmıştır. Hikmet Bey ile evlenen Mehpare Hanım’ın bu evliliği ilk evliliğine göre daha şatafatlı ve gürültülü olmuştur. Görkemli bir düğünle başlayan bu evlilik onlara yeni bir hayatın kapılarını aralamıştır. Hikmet Bey ve Mehpare Hanım balayı için Mihrişah Sultan’ın Paris’te yaşayan annesinin yanına giderler. Mihrişah Sultan kendini dünyanın en güzel kadını olarak görmüş ve kedisinin sadece Allah için yaratıldığını düşünmüştür. Bu düşünce gelinini görene kadar devam eder. Ama gelinini görünce bu düşüncesinden şüphe eder. Paris’te bir süre sonra Mehpare Hanım ile Mihrişah Sultan arasında güzellik anlamında bir soğukluk yaşanır.

Ancak bu soğukluk uzun sürmeden balayını burada bitirip İstanbul’a dönerler. Hikmet Bey ve eşi Mehpare, İstanbul’da Kürt reisi Bedirhan’ın oğlu Abdürrezzak Bey’in yanındaki konağa taşınır. O sırada İstanbul Belediye Başkanı Rıdvan Paşa ile Abdürrezzak Bey arasında köşkün önüne yol yapılması konusunda bir tartışma çıkar. Bu tartışma büyür ve Abdürrezzak Bey, Rıdvan Paşa’nın hizmetçisini kaçırır. Bu duruma çok kızan Rıdvan Paşa, Abdürrezzak Bey’in konağını kuşattır ve kâhyasının iade edilmesini ister. Abdürrezzak’ın adamları Rıdvan’ın isteğini reddederler ve o sırada bir çatışma çıkar. Abdürrezzak’ın oğlu da çatışmada hazır bulunur. Belli bir süre sonra çıkan çatışmada Abdürrezzak’ın oğlu ağır yaralanmış ve orada hayatını kaybetmiştir. Mehpare hanım bu çatışmayı duyar duymaz mahalle sakinlerine haber verir.

Tabii o sırada hamiledir ve rahminde hikmet beyninin oğlunu taşır. Mehpare, ev sakinleri ile birlikte bu çatışmayı korku içinde izler. Bu çatışma ve korku gecesinde Rukiye’nin dadı Mehpare Hanım ve Hikmet Bey aynı odada uyanırlar. Mehpare Hanım ve Hikmet’in evliliği bu geceler sayesinde mutlu ve huzurlu bir şekilde devam etmiştir. Evliliklerinin huzurlu ve mutlu geçmesinin nedeni Mehpare’nin sürekli yeni zevkler araması ve bu zevklerin farkına varabilmesidir.


Kılıç Yarası Gibi Kitabının Açıklaması

Ne gariptir ki, imparatorluğun çöküşünün ilk izlerini görmesi, ihtiyarlığı andırır endişeli bir sıkıntıyı ilk hissedişi de Sultan’ın dönüşüne rast geliyordu, belki de eski karısı geri gelmese imparatorluğun çöküntüsünü bu kadar çabuk görmeyecekti. Sabaha kadar, uzun gecelik entarisiyle konağın içinde dolaşmış, biraz serinleyebilmek için bahçeye çıkmış ve acının da çeşit çeşit olduğunu keşfetmişti; terk edilmekle özlemek başka başka acılar yaratıyordu. Kaybetmenin acısıyla kavuşamamanın acısı birbirine benzemiyordu; karısı kendisini terk ettiğinde onu bir daha göremeyecek olmanın kederine, kırılan gururunun ve kendisini alaycı bakışlarla süzen gözlerin yarattığı aşağılanmışlık duygusu da karışmıştı. Şimdi özlerken ise ıstırap çırılçıplak ve katışıksızdı, bu nedenle de daha sarsıcı; tek tesellisi bunun ilk acı kadar uzun sürmeyeceğini bilmekti. “Eğer seversen, hissediyorsun,” demişti Osman’a, bunu öyle bir söylemişti ki, Osman anlamıştı ne demek istediğini; gerçek bir sevginin hiç bitmediğini, hiç ölmediğini, azalsa da hiç yok olmadığını Osman bu tuhaf, bu manasız cümleden öğrenmişti. Aynı acıyı babasından bir miras gibi tevarüs eden Hikmet Bey ise, ölmeden önce, hatıratına, biraz da edip arkadaşlarının etkisiyle daha edebi yazmıştı bu konudaki duygusunu: “Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.”


Yorum yapın