Yazar | Nazan Bekiroğlu |
Doğum | 1957, Trabzon – Türkiye |
Meslek | Yazar, Akademisyen |
Nazan Bekiroğlu kimdir, Nazan Bekiroğlu’nun eserleri nelerdir, Nazan Bekiroğlu kaç yaşındadır, Nazan Bekiroğlu kaç yılında ve nerede doğmuştur, Nazan Bekiroğlu’nun hayat hikayesi ve Nazan Bekiroğlu hakkında ayrıntılı bilgileri aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz!
İçindekiler
Nazan Bekiroğlu Kimdir?
3 Mayıs 1957’de Trabzon’da doğdu. Edebiyatla ilgilenen bir ailenin üç çocuğundan en küçüğüydü. Babası “Hedef” adlı yerel bir gazetenin sahibiydi ve Osmanlı tarihi kadar edebiyatla da ilgileniyordu. Babası o 14 yaşındayken vefat etti. İlk ve orta öğrenimini Trabzon’da tamamladıktan sonra Erzurum’a giderek Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Öğrencilik yıllarında halk edebiyatı ve Orta Asya estetiğinin peşindeydi. Bunu bir dereceye kadar ilk öykülerinde yansıttı. Hem sanatsal hem de akademik kişiliğinin gelişmesinde hocası Orhan Okay’dan teşvik ve destek aldı.
Dört yıl lise öğretmenliği yaptıktan sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü’ne öğretim görevlisi olarak girdi. Orhan Okay başkanlığında devam ettiği Halide Edib Adıvar Romanlarının Teknik Tahlili konulu doktorasını 1987 yılında tamamladı. Aynı bölümde öğretim görevlisi olarak göreve başladı. Şair Nigâr Hanım adlı eseriyle doçent oldu.
İlk kitabı Rahibe Masalları’nı 1997 yılında yayımladı. 1998 yılından bu yana Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde açılan Türkçe eğitimi bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapan Nazan Bekiroğlu, 4 Mayıs 2001’de profesör oldu. Çok sayıda bilimsel makale, makale ve çeşitli dergilerde öyküleri yayımlandı.
Nazan Bekiroğlu’nun Eserleri
- Nar Ağacı
- Kehribar Geçidi
- Nun Masalları
- Şair Nigar Hanım
- Halide Edib Adıvar
- Mor Mürekkep
- Yûsuf İle Züleyha
- Mavi Lâle, Yitik Lâle
- İsimle Ateş Arasında
- Cümle Kapısı
- Cam Irmağı Taş Gemi
- Lâ: Sonsuzluk Hecesi
- Yol Hali
- Mimoza Sürgünü
- Kelime Defteri
- Mücellâ
- Karınca İzleri-Hikmet Aksoy Kitabı
Nazan Bekiroğlu Sözleri
- Dünya cennet değildi evet; olsaydı, cennetin ne anlamı kalırdı?
- Bil ki kalıcı değil geçicisin, sahip değil misafirsin. Sabit değil iğretisin.
- Kahramanı sen olsan da hikâye benim. Evvelim sen isen de ahirim sen değilsin…
- Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kazasız belâsız nasıl geçeyim?
- Yalnızdım ve insanları seviyordum ama yine de yalnızlığımı daha çok seviyordum.
- Bir demet nergis al kendine. Ne olur böyle yapma. Kendine kıyma. Telef olup gideceksin yoksa…
- Hani güzelliğin sonu yok, sonrasında hep aklımız kalır ya. Bu kez öyle değil işte. İlk kez: Bu kadarı kâfi…
- Kısmetin bol, çayın demli, kahven okkalı olsun. Bahtın, yolun, kalbin açık olsun.
- Hayallerimde bile sana söyleyemediğim şeyleri yazacağım şimdi. Siz yerine sen demek gibi…
- Geçmişi bizim için manalı kılan şey, ona bugünden bakıyor olmamızla alakalıydı…
- Ruhum ve bedenim alabildiğin kadarıyla senin, alamadığın hiç kimsenin, yani benim!
- Onarırım kendi ellerimle kalbimi, kendi ellerimle severim kendi yüreğimi.
- Allah’ım dedi, ne zaman istersen al canımı ama bugün değil. Bu duygu kalbimdeyken yazık olur.
- Züleyha evli, Züleyha efendi, âşıktı, hem de kölesine tutsaktı! Ne kadar ayıptı, ne kadar yasaktı!
- Ne kadar kolaymış oysa sonunda bıraktım kendimi kadere. Amennâ. Her yanım kaza belâ, her belâda bir belli. ‘Amentü billahi’.
- Her yuttuğum taş, bağrımda bir yara açtı. Onlar yok oldukça koynumda, ben sessizce ağladım. Çoğaldı gözyaşlarım ama yazgıma ses çıkaramadım.
- Sefa geldin, son ihtimalim… Hayatın içindeki cennet bağına muazzam bir göz aydınlığı, umulmadık bir sevinç kaynağı gibi geldi…
- Bir daha böylesine sevemez zannettiğim kalbim “Bir daha böyle sevemem,” dedirten bir aşka bir kez daha düştü. Bir kez daha aynı cümleler olduğunu bilmeden aynı cümlelerle sevdim…
- Sanki dedi, bak tam şuramda, sol yanımda, kalbimin altında bir yer eksik kalıyor. Sonra bu kadarla kalmıyor, o eksiklik bütün ruhuma doluyor. Ne yapsam eksilmiyor ne yapmasam dolmuyor.
- Dedikodular gelince Züleyha’nın kulağına dedi: Ateşe düşmeyen yanmayı nerden bilsin? Elini bıçak kesmeyen kanın rengini nasıl öğrensin?
- – “Seni seviyorum” demek, ruhun ve zihnin bütün zerreleri zikre susamışken, söylenmezse ölmek demekti. Söylemem değildi mesele; Söylemesem ölmemdi…
- İnsan, içindeyken yangının hacmini bilmiyor. Bilmek için geride kalan küllere bakmak gerek. Yorgunum. Çok yorgunum.
- Bir varmış… Bir de yokmuş… Aşk değil tenmiş. Sen değil benmiş. Sevda değil hışımmış. Belâymış. Kerbelâymış…
- Aşk olunca en çok da ölüm hükmünü kaybediyor ve insan kendisini ölümsüz zannediyordu.
- Rabbim, dedi Âdem, senden af dilemeye bildiğim kelimeler yetmiyor, bana yenilerini ver.
Nazan Bekiroğlu Alıntıları
- Aşk bahane. Herkes kendini seviyor…
- Allah’ım ” dedi, ” Hiçbir şeyim olmasa bile sana şu nefes için hamdolsun.
- Yalnızdım ve insanları seviyordum ama yine de yalnızlığımı daha çok seviyordum.
- Nasibinde yoksa su bile boğazında kalır insanın.
- İkisi de bilirdi ki en çok susan en yaralı olandır.
- Çünkü insan kelimeleri kadar yaşamıştır.
- Ama nüfus sayımlarında beni hâlâ sana soruyorlar.
- Gün gelir hissetmediğin acının da hesabı senden sorulur, kalbimden sorumsuzum sanma.
- Ne yani kıymet bilmeyenlerin elinde heba olup gitse miydi canım kitaplar?
- Kanadı kırık olduğu için yolları yürüyen bir kuş, denizde boğulan bir balık kadar yalnızım.
- Sarsılıyor kalbim yedi yerinden, bunca sarsıntıyı ben kazasız belâsız nasıl geçeyim?
- Ama gel gör ki sana verebilecek hiçbir şeyim yok, kalbimin dışında.
- Sadece, Rabbim sen en iyisini bilirsin, dedi. Sen en iyisini bilirsin ve böyle olduysa, böyle olması gerekiyor demektir. Sana teslimim.
- Söz susmanın ulaşabildiği derinliklere ulaşamaz.
- Ezelde tanışmış ruhlara asılı hatırlatmak için küçük bir işarettir suret.
- Sanki dünyayı terk etmiş ama öbür dünyaya geçmeyi de becerememişti.
- Yıldızların aydınlığı gecenin karanlığındandır.
- Bir şeyin son kez olduğunu bilmek, yakıcı bir bilgidir…
- Gözden ırak olan gönülden de ırak olmuyor muydu? Aşk bile olsa her şey, eninde sonunda bitmiyor muydu?
- Düştüm, düşmüşlüğüm kimsenin değil benim yanılgımın eseri, Düştüm, düşenin dostu Allah. Tut elimden kaldır beni.